Bağdat Caddesi’nde 3 metrekarelik bir dükkana giriyoruz. Bir apartmanın yan köşesine konumlanmış. Boydan boya cam kaplı. Duvar, cep, masa, kol saati derken bir saatçi dükkanına dair örnekler tik-tak sesleriyle bizi karşılıyor. Bizi karşılayanlardan biri de yaklaşık 40 yıldır aynı edayla müşterilerine ‘hoş geldiniz’ diyen Arif Mert. Namı diğer saatçi Arif. Baba mesleğini sürdüren Mert, bugün 63 yaşında. Saatle bebekliğinden bu yana haşır neşir olduğunu, esnaflığın tozunu da Kapalıçarşı’da yuttuğunu söylüyor. Askerlik sonrası saatçiliğe pek istemese de Kadıköy’de küçük bir dükkanda başlayan Mert, 1968’de Bağdat Caddesi’ne taşınıyor. “İstanbul’un Şehremini gibi kenar bir semtinde yetiştim. Ama bütün gençliğim kaliteli insanların, kravatla tiyatro seyretmeye geldiği Beyoğlu’nda geçti. Kaliteye aşinaydık. Yazları Moda’ya geliyor, mesire alanı olarak caddeyi geziyorduk. Burada küçük bir dükkan açarak saat tamiratına ve saat satışına başladım. 1968’li yıllar. O dönemler böyle şıkır şıkır dükkanlar yoktu. Mesleğe başladığım yıl düşünüldüğünde caddenin de en eski esnafları arasında yer alıyorum.” Kimi saat parçalarının elde yapıldığı dönemlerde uzmanlığını markalaştıran Arif Mert, günümüz saatleri ile 40 yıl öncesini karşılaştırınca her şeyin basitleştirildiğinden yakınıyor. Saatten ziyade müşteriye hürmette kusur etmeyen Mert, müşteri sayısını binlerle ifade ediyor. Birçok ünlü müşterisi bulunan saatçi Arif’e “hasta”ları Adana, Bilecik, Erzurum ve Bodrum’dan özel olarak geliyor. 200 yıllık saate hayat veriyor Mert’in bugüne kadar tamir ettiği saatler arasında antik kabul edilen 200 yıllık saatler de bulunuyor. “1800’lü yıllara ait çalışan saat geldi. Bir Fransız el yapımı üründü. Antik saatler arasında duvar saatleri de vardı cep saatleri de. Ama bazen öyle büyük saatlerin tamire ihtiyacı oluyor ki dükkana getiremiyorum. Benim dükkan çok küçük. Büyük saatleri ya eve götürüyorum ya da saatin bulunduğu eve gidiyorum.” Mert’e göre saatin ömrü kullanmaya bağlı olarak 1 saatte olabiliyor bir asırda. Ama bir saatin ömrünü kısaltan yegane unsurlar ise; su, kötü kullanım ve darbe olarak açıklıyor. Arif Mert, kalabalıklaşan İstanbul’da müşteri çeşitliliğinin artmasına paralel taklit ürünlerle saatçiliğin de ‘ayağa düştüğü’nü söylüyor. Günümüzde kuyumcu hatta manifaturacı da bile saat satıldığından yakınıyor. Mert’in tespitini yaptığı ve sitem ettiği bir diğer vaka ise saatin işlevinden çok aksesuar olarak kullanılıyor olması. 3-4 metre uzaklıktan saatin gerçek mi, sahte mi olduğunu ayırt eden Arif Mert, günümüzde taklit ürünlerin pazarın yüzde 70’ini işgal ettiğini ifade ediyor. Mert, insana saygının önkoşul olduğu çalışma prensibinin altını çizerken önemli bir ayrıntıya da dikkat çekiyor: “Saat insanın aynasıdır. Kimisi cep saat kullanır, kimisi kol.”